Şüphesiz ki sinemayı güzelleştiren birçok detay sayabiliriz. Senaryo, görüntü yönetimi, oyunculuklar… Ancak içlerinde biri var ki, sinemayı seven yahut sevmeyen herkesin koşa koşa beyazperdenin yolunu tutmasına neden olacak cinsten. Sahi, hangimiz favori oyuncumuzun yeni filmini iple çekmedik ki? Evet, ışıltısını tüm dünyaya yamış yaymış, güzelliği dillere destan olmuş aktrislerden bahsediyoruz.
Malum, sinema popüler bir sanat dalı olduğundan beri görsellik her daim en önemli gereklilerden biri haline gelmiştir. Özellikle Hollywood’un dünyaya yaydığı bu akım, güzellikleri ile gönlümüzü fetheden birçok kadınla da tanışmamızı sağlamıştır. Audrey Hepburn’den, Elizabeth Taylor’e kadar saymakla bitmeyecek birçok star, sinemanın daha geniş kitlelere yayılmasına olanak sağlamıştır.
Peki, günümüzün en güzel aktrisleri kimler? Gerçi güzellik göreceli bir kavram ama genel görüşe göre çağımızın en güzel isimlerini bir araya getirmek mümkün! İşte modern zamanın en güzel kadın oyuncuları ve en iyi filmleri:
Salma Hayek (Frida-2002)
Latin kökenli oyuncuların günümüzdeki medarı iftiharı konumunda bulunan Salma Hayek, güzellik ve yeteneğin nadide birleşimlerinden biri.
Kariyerine Meksika yapımı ucuz filmlerle başladıktan sonra, Robert Rodriguez’in kült filmi
Desperado’da yer aldı. Esasen bu filmde gösterdiği performans, ona Hollywood’un kapılarının da ardına kadar açılmasını sağladı. Ama güzeller güzeli Salma Hayek’in popülaritesinin zirvesine çıktığı film, 2002 yapımı
Frida oldu. Popüler kültürde de sıklıkla karşımıza çıkan ünlü ressam Frida Kahlo’nun hayatını anlatan yapımdaki eşsiz performansı, şüphesiz ki unutulmazlar arasındaki yerini aldı.
Sonrasında birçok Hollywood filminde yer alan Salma Hayek, buna rağmen akıllarda Frida olarak kalmıştır. Eğer ki hala, Salma Hayekli Frida’yı izlemediyseniz, kendinize bir iyilik yapın ve bu mükemmel birlikteliğin keyfini bir an önce çıkarın.
Eva Green (The Dreamers-2003)
Eğer ki çağımızın en güzel aktrisleri listesi yapıyorsak, bu listenin olmazsa olmazlarından biri de
Eva Green olacaktır. Sahi, onun The Dreamers’ta ortaya koyduğu performansı nasıl unutabiliriz?
Son yıllarda Hollywood’un aranan simalarından olan Eva Green, henüz 23 yaşında boy gösterdiği The Dreamers’taki performansı ile unutulmazlar arasına adını yazdırmıştır. İlk kamera önü tecrübesini bu filmde yaşayan Green, ortaya koydukları ile gümbür gümbür gelen ayak seslerinin de ilk sinyallerini vermiştir.
Ünlü İtalyan yönetmen
Bernardo Bertolucci’nin imzası bulunan film, 68 yılının Paris’inde yaşananları aktarmaktadır. Film, bir yandan dönemin buhranlı atmosferini izleyicisine aks ettirirken, diğer yandan merkezine aldığı üçlü ensest ilişkisi ile dikkat çekmeyi başarıyor. Renklerin yönetmeni olarak bilinen Bertolucci’nin muazzam yeteneğinden kesitleri karşımıza getiren film, bir yandan da Eva Green’in güzelliği ile büyülemeyi başarıyor. Özellikle iki erkeğin, onun etrafında deli divane olan tavırları, filmin en çok dikkate değer tarafını oluşturmakta.
Gal Gadot (Wonder Women-2017)
Son yıllarda güzelliğinden en çok söz ettiren aktris kim diye sorsak, birçoğunun ortak cevabı Gal Gadot olacaktır.
2004 yılında
Kainat Güzeli seçilen ve bu dakikadan itibaren adını tüm yer küreye duyurmayı başaran Gal Gadot, son birkaç yıldır yer aldığı Hollywood filmleri ile gündemde. İlk olarak
Hızlı ve Öfkeli serisine dahil olarak adından söz ettiren güzel oyuncu, DC Evrenine katılmasıyla adını daha geniş kitlelere duyurmuştur.
İsrailli güzel, en iyi fantastik filmler listesinde de yer alan Wonder Women karakteri ile bir anda dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştır. Nitekim 2017 yılı içerisinde gelen solo filmi ile yeteneğini de konuşturan Gal Gadot, şüphesiz ki
Wonder Women’i güzelleştiren en önemli değişken. Senaryosuyla, görselliğiyle DC Evreninin en leziz işlerinden biri olarak öne çıkan Wonder Women, onun ayakları yere sağlam basan tavrı ile de daha değerli bir hal almakta.
Emma Stone (La La Land-2016)
Bir tarafta son yılların yükselen değeri
Emma Stone, diğer tarafta ise 2016’nın açık ara en iyilerinden
La La Land.
1988 doğumlu olan Emma Stone, ilk olarak yer aldığı
Superbad filmindeki performansıyla adını duyurmuştur. Sonrasında birçok Hollywood filminde başrolde gördüğümüz güzel oyuncu, Easy A, Help, Amazing Spider-Man, Birdman gibi başarılı filmde oynadıktan sonra, 2016 itibariyle çıtasını oldukça yükseğe çıkarmıştır.
İlk filmi Whiplash ile haklı bir hayran kitlesi yaratan Damien Chazelle’in ikinci uzun metrajı La La Land, müzikal bir altyapı üzerine kurulmuş, harikulade bir aşk filmi olarak izleyenlerini selamlamaktadır. Özellikle farklı tekniği ile dikkat çeken filmin, bir diğer öne çıkan detayı ise şüphesiz Emma Stone. Ayrıca başarılı kişilik, 2017’nin en çok kazanan oyuncuları listesinde ilk sırada yer almıştır.
Monica Bellucci (Irréversible-2002)
Bazı kadınlar vardır, gençliğindeki güzelliklerini yaş aldıkça iki katına çıkarırlar. Halk arasında “Şarap gibi kadın” deyiminin türemesi de bu yüzdendir. İşte, Monica Bellucci bu sınıfın en gözde üyelerinden biri. Asla yaşlanmayan, yalnızca git gide daha da güzelleşen bir şaheser.
Birçok İtalyan filminde yer alan ve sonrasında
Matrix serisine dahil olması ile hayran kitlesini genişleten Monica Bellucci’nin en iyi filminde yer alması ise 2002 yılına tekabül etmektedir. Altın Palmiye adaylığı da bulunan
Irreversible ya da Türkçe adıyla anmak gerekirse
“Dönüş Yok” teknik anlamda bir başyapıt olarak huzurlarımıza gelmektedir. Gasper Noe’nun yönetmenliğini yaptığı film, mükemmel sinematografisine ek olarak, insanı büyüsüne hapseden çekim teknikleri ile de unutulmazlar arasındaki yerini çoktan almış durumda.
Tabii filmin bir diğer artısı da
Monica Bellucci. Böylesine zor bir yapı altından, harikulade bir performans çıkarmayı başaran İtalyan güzel, yeteneğini de gözle görülür bir şekilde ortaya koymaktadır. Özellikle Gasper Noe gibi kendi tarzını ortaya koymayı seven bir yönetmenle çalışmanın hazzını izleyenlere aktarmayı başaran Bellucci, bir yandan da güzelliği ile büyülemeyi başarmaktadır.
Audrey Tautou (Amelie-2001)
Milenyum ile birlikte çıkagelen en özel filmlerden biri nedir diye sorsak, birçoklarının listesinde olacak yegane filmlerden biridir Amelie. Gerek renkleri, gerek müzikleri, gerekse Audrey Tautou’nun üst düzey sempatisi, filmi
kült yapımlar arasına yerleştirmiştir.
Amelie’ye kadar küçük rollerde yer alan, ancak filmdeki performansı ile büyülemeyi başaran
Audrey Tautou, şüphesiz ki günümüzün en popüler simalarından biri. İnsanın yüzünde güller açmasına vesile olan sempatisine ek olarak ortaya çıkan yeteneği onu farklı kılan hususlardan en önemlisi.
Hayata her daim pozitif yaklaşmaya çalışan, ancak zaman zaman yalnızlığını da en derinden yaşayan Amelie’nin hikâyesi, tarihin en iyi filmlerinden biri olarak hatırlanmaktadır. Basit bir
“Feel Good Movies” türünün ötesinde seyreden yapısı ve anbean tebessümü beraberinde getiren anlatısıyla Amelie, özel bir film olarak hatırlanmaktadır.
Penelope Cruz (Vicky Cristina Barcelona-2008)
Latin güzellerin Hollywood’daki en popüler temsilcilerinden olan Penelope Cruz, asalet kelimesinin vücut bulmuş hali olarak karşımıza gelen bir kadın.
İspanyol doyumlu olan oyuncu, her ne kadar Hollywood filmlerinde de sıklıkla yer alsa da, onu Avrupa sineması içerisinde de görmemiz mümkün. Bu yönüyle oldukça üretken bir duruş sergileyen Cruz, buna rağmen performansından zerre ödün vermeyişi ile de dikkat çekiyor. İlk olarak yer aldığı
Jamon Jamon filmi ile dikkatleri üzerine çeken Latin güzel, özellikle Pedro Almadovar’ın Wolwer’ın da ortaya koyduğu performansla alkış toplamıştır. Her ne kadar Wolwer, güzel oyuncunun yer aldığı en iyi film olsa dahi,
Vicky Cristina Barcelona’da sergilediği performans, onun kendi içindeki en iyisi olarak öne çıkmaktadır.
Woody Allen’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ve eşsiz Barcelona manzaralarını huzurlarımıza getirdiği film, şüphesiz ki oyunculuk anlamında da fazlasıyla özel anlar barındırıyor. Scarlett Johansson’dan Javier Bardem’e kadar birçok başarılı performansa tanılık ettiğimiz film, bir yandan da
Penelope Cruz’un harikulade duruşu ile unutulmazlar arasına adını yazdırıyor.
Margot Robbie (Suicide Squad-2016)
Duru güzellik tanımının sözlük karşılığı; bir bakanın bir daha bakmayacak isteyeceği türden bir kadın… Evet, son yılların en popüler güzellerinden
Margot Robbie’den bahsediyoruz.
Sinemadan haz etmeyenlere dahi ismini duyurmayı başarmış bir güzeldir o. Leonardo DiCaprio’nun başrolü oynadığı
The Wolf of Wall Street filmiyle adını duyuran Margot Robbie, o gün bugündür güzelliği ile her daim gündem. Kusursuz vücuduna ek olarak, delici bakışları ile de fark yaratan oyuncu, aynı zamanda yeteneği ile de öne çıkmakta.
Geçtiğimiz yılın tartışılan filmlerinden
Suicide Squad’ın ele avuca sığmaz başrolü Harley Quinn olarak huzurlarımıza gelen Margot Robbie, fırsat verildiğinde ne denli büyük performans sergileyeceğini de bu filmde kanıtlamıştır. Nitekim güzelliği sayesinde birçok yapımcının peşinde koştuğu oyuncu, aynı zamanda hiperaktif yeteneği ile büyük bir oyuncu olabileceğinin sinyallerini vermiştir.
Malum, hem güzel olmak hem de bu güzelliğin altında kalmayacak bir yetenek ortaya koymak, her babayiğidin harcı değildir. İşte Margot Robbie, bunu üst düzeyde başaran bir oyuncu olarak, uzun yıllar adından söz ettireceğe benziyor.
Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook-2012)
Son yıllarda adından fazlasıyla söz ettiren ve birçok farklı rolde karşımıza çıkan
Jennifer Lawrance, genç yaşına rağmen yer aldığı projelerle, birçoklarının imrenerek baktığı bir isim.
İlk olarak yer aldığı
Açlık Oyunları serisi ile adını geniş kitlere duyuran oyuncu, X-Men serisi ve geçtiğimiz yılda Passengers’ta boy göstererek, yüksek bütçeli filmlerin aranan oyuncularından biri olmayı başarmıştır. Ancak her şeye rağmen, onun hali hazırda dahi yer aldığı en leziz projenin
Silver Linings Playbook olduğunu söyleyebiliriz.
Jennifer Lawrance’in Bradley Cooper ile başrolü paylaştığı film, hayattan ümidini kesmiş iki insanın, tekrardan bir umut ışığında buluşmasını anlatmaktadır. Yer yer eğlenceli bir haleti ruhiyeye de bürünse, duygusal anlatısıyla öne çıkan film, şüphesiz ki Jennifer Lawrance filmografisinin şimdilik en dişe dokunuru olarak öne çıkmaktadır. David O. Russell’ın yönetmenliğini yaptığı Silver Linings Playbook, her bir saniyesiyle bam telinize dokunacak ve sizlere bambaşka tecrübeler yaşatacaktır.
Angelina Jolie (Changeling-2008)
Güzellik dendi mi, akan suların duracağı bir isim var sırada. O, yalnızca endamı ile değil aynı zamanda altın gibi kalbiyle de herkesi kendisine hayran bırakan biri. Evet, güzeller güzeli Angelina Jolie’den söz ediyoruz.
Akademi ödüllü Jon Voight’ın kızı olarak dünyaya gelen Angelina, daha sonra babası ile yaşadığı sorunlardan ötürü Jolie soyadını almıştır. Nitekim herkesin de bu isimle tanıdığı güzel oyuncu, yeri geldiğinde aksiyon filmlerinin, yeri geldiğinde ise aşk hikayelerinin aranan isimlerinden biri olmayı başarmıştır. Ancak her şeye rağmen onun yer aldığı en iyi filmin, Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı
Changeling olduğunu söyleyebiliriz.
1920’lerin Los Angeles’ında geçen hikaye, çocuğunu kaybeden bir annenin akabinde yaşadığı trajediyi odak noktasına almaktadır. Angelina Jolie’nin hüznü gözlerine yaşayan duruşu ile adından söz ettiren film, aynı zamanda senaryosu ile de izleyenlerini ters köşeye yatırmayı başarmaktadır.
Angelina Jolie’nin bu filmdeki performansı ona, 2009 yılındaki
Akademi Ödüllerinde En İyi Kadın Oyuncu adaylığını da getirmiştir. Yer aldığı en iyi filmde, en iyi performansını ortaya koyan Angelina Jolie, güzelliğinin yanı sıra ne denli büyük bir yeteneği bünyesinde barındırdığını da böylelikle kanıtlamıştır.
Amy Adams (Arrival-2016)
Amy Adams; güzelliği, masumane bakışları ve en önemlisi dostu düşmanı kıskandıran yeteneği ile son dönemin en başarılı kadın oyuncularından biri.
Esasen Amy Adams senaryodaki seçiciliği ile dikkat çeken bir isim. Bu durum onun yer aldığı birçok filmi iyi diye tabir etmemize olanak sağlamaktadır. Nitekim
Doubt, Julie & Julia, The Fighter, The Master gibi üst düzey filmlerde karşımıza çıkan başarılı oyuncunun zirve projeleri ise geçtiğimiz yıla denk gelmektedir. Tom Ford’un yönettiği Nocturnal Animals’taki sıra dışı performansı ile karşımıza gelen Amy Adams, buna rağmen zirveyi Denis Villeneuve’nın Arrival’ında görmüştür.
Uzaylıların, barışçıl bir ilk temas adına dünyaya gelişini konu alan
Arrival, dil bilimci Louise Banks’in yaşadıklarının etrafına kurulu. Louise’in bu süre zarfı içerisine başına gelenleri konu alan film, aynı zamanda vurucu finali ile de izleyenlerinin ağzını açık bırakmayı vadediyor. Geçtiğimiz yılın en iyi filmlerinden biri olarak adlandırabileceğimiz Arrival, sıra dışı kurgusu, görselliği ve Amy Adams’ın hayranlık uyandıran performansı ile ilerleyen yıllarda başyapıt olarak anılma potansiyeline sahip bir film.
Charlize Theron (Atomic Blonde-2017)
Güzelliği ile bir nesli kendisine hayran bırakan Charlize Theron, şimdilerde yaşı 40’lı yaşlara dayanmasına rağmen endamından ödün vermemesiyle dikkat çekiyor.
1975 Güney Afrika doğumlu olan oyuncu, 90’ların ikinci yarısından itibaren başladığı oyunculuk kariyerinde birçok başarının altına da imza atmıştır. Özellikle 2003 yılında
Monster filmindeki performansıyla kazandığı Akademi Ödülü, oyuncunun kariyerinin zirvesi. Ancak geçtiğimiz haftalarda vizyona giren
Atomic Blonde, Charlize Theron’un en iyilerinden biri olmak için büyük bir aday.
John Wick’in stilize aksiyonundan kesitlerle karşımıza gelen ve soğukkanlı bir ajanın hikayesini izleyenlerine aktaran Atomic Blonde ya da Türkçe ismiyle anmak gerekirse
Sarışın Bomba, adrenalin seviyesini yükselten bir aksiyon filmi hüviyetinde.
Berlin Duvarı yıkılmadan hemen önce Berlin’in yolunu tutan İngiliz ajan Lorraine Broughton, karda yürüyüp izini belli etmemek zorundadır. Bunun için büyük bir titizlikçe çalışan Lorraine, bir yandan da uğradığı ihanet ile savaşmak zorundadır. Özellikle çekim teknikleri ile özgün bir aksiyon filmi görüntüsü çizen Atomic Blonde, Charlize Theron’un kendine güvenen duruşuyla da fark yaratmayı başarmıştır.
Marion Cotillard (Deux jours, une nuit-2014)
Sinema dünyasının son yıllardaki en üretken oyuncusu kim diye sorsak, herkesin vereceği ortak cevaplardan biri de
Marion Cotillard olacaktır. Nitekim Fransız güzel, senaryo ayırt etmeksizin her yıl onlarca filmde yer alıyor ve bu nedenle de eleştiri oklarının hedefi haline geliyor. Tüm bunlara rağmen onun asaletini beyazperdede görmek, tarifi mümkünsüz bir hayranlığı da beraberinde getiriyor.
Tabii mevzu bahis Marion Cotillard gibi üretken bir isim olunca, en iyi filmi nedir sorusu da birçok cevabı beraberinde getiriyor.
Inception, The Dark Knignt Rises, De rouille et d’os, Kaldırım Serçesi, Cesaretin Var Mı Aşka? ve daha niceleri… Karşımızda yer aldığı filmlerle birlikte şaha kalkan büyük bir sanatçı olduğu aşikar. Ancak onca film arasından bir seçim yapmamız gerekirse, Dardenne Kardeşlerin yönetmenliğini yaptığı Deux jours, une nuit
(İki Gün, Bir Gece) filminin muadilleri arasından sıyrıldığını dile getirebiliriz.
2014 yapımı Deux jours, une nuit minimalist sinemanın son yıllardaki öncü isimlerinden Luc ve Jean Pierre Dardenne Kardeşlerin, Altın Palmiye adaylığı olan filmi olarak huzurlarımıza gelmektedir. Marion Cotillard işini kaybetmemek adına büyük bir çaba sarf eden Sandra’ya hayat vermektedir. Bu cefakar kadının iki gün, bir geceye yayılan süre zarfı içerisinde kapı kapı dolaşıp, iş arkadaşlarının yardımını istemesi ise; kapitalist düzenin acı tarafını gün yüzünü vurmaktadır.
Natalie Portman (Leon-1994)
Günümüzün en tanınmış starlarından biri olan ve yer aldığı her projesi ilgi ile takip edilen
Natalie Portman, güzellik ve yeteneğin kusursuz bir birleşimi olarak izleyenlerini selamlamaktadır.
Çocukluk yıllarından itibaren kamera önünde olan Portman, esasen gözümüzün önünde büyüyen bir star. Leon ile başlayıp, geçtiğimiz yıl beyazperdede boy gösteren Jackie’e kadar olan kariyeri birçok başarı ve kült kalibresine erişmiş filmle dolu.
Black Swan, V for Vendetta, Star Wars (I-II-III), Garden State ve daha niceleri… Yer aldığı filmi yücelten, performansı ile kendisine hayran bırakan Natalie Portman’ın halihazırda gönüllerdeki yerini sağlamlaştıran film ise, ilk göz ağrısı Leon.
Natalie Portman’ın henüz 13 yaşındayken hayat verdiği Mathilda, şüphesiz ki sinema tarihinin unutulmazları arasına adını çoktan yazdırmıştır. Gerek kendine has saç stili, gerekse yaşına göre oldukça özgüvenli duruşu, Mathilda’yı küçük bir kız çocuğu almaktan çıkarıp, hayatın sillesini yemiş bir kadın olarak algılamamıza olanak sağlamaktadır. Tabii ki bu evrede Jean Reno’nun hayat verdiği Leon’un ona güttüğü sevgi de Mathilda’ya karşı beslenilen sempatinin en büyük nedeni olmaktadır.
Kate Winslet (Eternal Sunshine of the Spotless Mind-2004)
90’ların ikinci yarısından itibaren adını duyurmaya başlayan Kate Winslet, izleyen herkesin derinliklerine temas eden bakışlarıyla fark yaratan bir oyuncu. Gerek filmografisi gerekse yeteneği ile muadillerinden ayıran güzel oyuncu,
çağımızın en yetenekli kadınlarından biri olarak da anılmaktadır.
Kate Winslet adını günümüzde bu denli popüler yapan filmin
Titanic olduğu aşikar. Nitekim Jack ile Rose’un buz dağlarına karşı koyan aşkı dün gibi aklımızda. Ancak Kate Winslet filmografisi o kadar zengin, öylesine derinlikli filmlerle dolu ki ne yazık ki Titanic’i onun en iyi işi olarak değerlendiremiyoruz.
The Reader, Revolutionary Road, The Dressmaker onun yer aldığı en iyi filmlerden yalnızca birkaçı. Tabii içlerinden biri var ki, muadilleri arasından sıyrılıp, parıl parıl parlamayı başarmaktadır. Evet, Eternal Sunshine of the Spotless Mind’dan bahsediyoruz.
Jim Carrey ve Kate Winslet’ın başrolleri paylaştığı film, iki aşığın buzların üstüne uzandıkları efsanevi afiş ile hafızlara kazınmıştır. Nitekim filmin hikayesi de hiç yabana atılacak cinsten değil. Sahi, kim ayrıldığı sevgilisi ile ilgili olan tüm anılarını silmek istemez ki? İşte bu enteresan çıkış noktasına dayanan
Eternal Sunshine of the Spotless Mind, her ne yapılırsa yapılsın, gerçek aşkın önünde hiçbir engelin duramayacağını da kendine has bir şekilde resmetmektedir.
Meryl Streep (Kramer vs. Kramer-1979)
Eğer kadın oyuncuları içeren bir liste yapıyorsak,
Meryl Streep her daim o listenin demirbaşı olarak anılmalıdır. Nitekim yeteneği tartışmaya kapalı olan başarılı oyuncu, tarihin gördüğü en eşsiz yeteneklerden biri olarak arz-ı endam etmektedir.
Her daim fiziksel özelliklerini ikinci plana iten, daha çok yeteneği ile ön plana çıkan Streep, buna rağmen duru güzelliği ile de dikkat çekmeyi başarmaktadır. Yalnızca gençlik döneminde değil, günümüzde dahi masumane ve ciddi duruşundan zerre ödün vermeyen güzel oyuncu, her zaman diliminin aranan isimlerinden biri olarak da fark yaratmayı bilmektedir.
Son dönemde Amerika Başkanı Donald Trump ile olan çekişmesi ile gündeme gelen Streep, esasen yılların eskitemediği bir star. Ancak onun en iyi filmden bahsedecek olursak, tabii ki akıllara gelecek ilk yapım
Kramer vs. Kramer olacaktır. Dustin Hoffman ile başrolleri paylaştığı film, duygusal altyapısıyla dikkat çeken ve
ebeveyn olmanın zorluklarını dile getiren hikayesiyle öne çıkmaktadır. Bir annenin oğlunu ve kocasını terk etmesinin anlatısı olan Kramer vs. Kramer, bir yandan da vicdan azabını beraberinde getirmektedir. Nitekim oğlunun hasretine daha fazla dayanamayan Joanna’nın günün birinde geri dönüşü, olayları içinden çıkılmaz bir haleti ruhiye içine yerleştirecektir.
Diane Keaton (Annie Hall-1977)
Eğer ki güzellik ve asaletten bahsedeceksek, güzeller güzeli Diane Keaton’dan söz etmeden olmaz. Uçarı sinemacı
Woody Allen’ın bir dönem hayat arkadaşlığını da yapan Keaton, yeteneği ve olağanüstü güzelliği ile bir dönemin en büyük starlarından biri olarak öne çıkmaktadır.
Woody Allen sinemasının olgunlaşma sürecindeki birçok yapımında yer alan Keaton, aynı zamanda
Godfather serisinde de Michael Carleone’nin büyük aşkı Kay Adams’a hayat vermiştir. Tabii ki Keaton adı zikredildiğinde akıllara gelen ilk film,
Annie Hall olacaktır.
Woody Allen’ın eşsiz zekasının bir ürünü olan Annie Hall, halihazırda dahi tarihin en iyi romantik komedilerinden biri olarak anılmaktadır. Bundaki en büyük pay, ilmik ilmik dokunan diyaloglar ve olay örgüsü olduğu aşikar. Aynı zamanda başrolde de yer alan Woody Allen ve
Diane Keaton arasında vuku bulan uyum da yadsınmayacak derece önemli. Nitekim ikilinin birbirine aşk ile bakan gözleri, filmin realitesine birebir katkı sağlayan yegane değişken.
Cate Blanchett (Blue Jasmine-2013)
Zarafet kelimesinin sözlük karşılığı; asil mi asil, güzel mi güzel bir kadın… Büründüğü her karakterle izleyenlerini kendisine hayran bırakan Cate Blanchett, 21. yüzyılın aranan starlarından biri.
Cate Blanchett için, kamera önüne en çok yakışan oyunculardan biri diyebiliriz. Nitekim o heybetli duruşuyla muadillerinden ayrılan, oldukça yetenekli bir isim. 2000’lerin başında yer aldığı Lord of the Rings serisi ile adını duyurmuş, sonrasında ise The Aviator, Babil ve
Benjamin Button’ın Tuhaf Öyküsü filmleriyle hayran kitlesini genişletmiştir. Cate Blanchett’ın tek başına bir resital sunduğu ve performansıyla Oscar’a ulaştığı film ise 2013 yılına tekabül etmektedir.
Uçarı sinemacı Woody Allen yönetmenliğini yaptığı Blue Jasmine, zekice tasarlanmış örgüsüyle öne çıkan bir drama. Film boyunca Cate Blanchett’ın hüznü adeta yaşayan tavrı, filmi değerli olarak addetmemize olanak sağlayan yegane husus. Keza Woody Allen filmlerinden görmeye alışık olmadığımız dram sosunun fazlasıyla revaçta olduğu film, buna rağmen bir an olsun sıkmıyor ve izleyenlerine ayakları yere sağlam basan bir seyirlik sunmayı başarıyor.
Kazandığı Oscarlar, adaylıkları derken günümüzün en popüler kadın sanatçılarından biri olan Cate Blanchett, Ağustos ayı içerisinde ise 13 farklı karakteri canlandırdığı
Manifesto ile izleyenlerinin karşısına çıkmaya hazırlanıyor. Blue Jasmine’den daha sağlam bir performansın altına imzasını atar mı bilinmez ama bir kez daha ekran başına geçenlerin kendisine hayran gözlerle bakacağı kaçınılmaz bir gerçek.
Rachel McAdams (About Time-2013)
İnsanın içini ısıtan bakışları, masumane duruşu ve en önemlisi her daim gülen yüzü ile İngiliz sinemasının dünyaya sunduğu en güzel kadınlardan biridir Rachel McAdams.
Duru bir güzelliğin en nadide örneklerinden olan başarılı oyuncu, yer aldığı her proje ile de kalpleri pır pır etmeyi başarmaktadır. Nitekim onun başrolde arz-ı endam ettiği her film, seyir zevkinin revaçta olduğu yapımlar olarak öne çıkmaktadır.
The Notebook gibi romantizm seviyesinin oldukça yukarılarda seyrettiği bir filmle adını duyurmuş; sonrasında The Lucky Ones, The Time Traveler’s Wife, Sherlock Holmes, Midnight in Paris gibi filmlerde yer almıştır. Ancak Rachel McAdams’ın izleyen herkesi etkileme potansiyeline sahip filmi ise, 2013 yapımı
About Time.
Ailesinin erkeklerine has bir özellikle geçmişe yolculuk yapabilen Tim’in büyük aşkı Mary olarak karşımıza çıkan Rachel McAdams, esasen göründüğü her bir sekansta hayranlık uyandırmayı başarıyor. Yalnızca kimselere benzemeyen gülüşü değil, çocuksu bakışını masumane duruşu ile taçlandıran güzel oyuncu aynı zamanda yeteneği ile de dikkat çekiyor. Zamanda yolculuk temasına ek olarak, harikulade bir romantik-komedi örneği olan About Time, tebessümü beraberinde getiren filmler arasında da yer almaktadır.
Scarlett Johansson (The Prestige-2006)
Konu güzellikten açıldıysa, herkesin üzerinde mutabık olacağı bir kadınla listemizin zirvesini açıklayalım. Uzun sarı saçları, kusursuz fiziği, çocuksu gülüşü ve ayakları yere sağlam basan tavrı ile çağımızın en benzersiz kadınlarından biri o; evet, Scarlett Johansson’dan bahsediyoruz.
Esasen Scarlett için, gözümüzün önünde büyüyen bir star yakıştırmasını yapabiliriz. Nitekim henüz 17 yaşında yer aldığı
Ghost World filmi ile adını geniş kitlelere duyuran oyuncu, yeteneği ile gümbür gümbür gelen ayak seslerini de dosta düşmana duyurmaktaydı. Yaşıtlarına oranla olgunlaşma süreci daha hızlı gelişen Scarlett, 2003 yılında yer aldığı Lost in Translation filmi ile de artık, ne denli güzel bir kadın olduğunu göstermekteydi. Kariyeri boyunca Woody Allen’dan, Luc Besson’a kadar birçok usta yönetmenle çalışan Scarlett’ın en eşsiz filmi ise Christopher Nolan yönetmenliğinde izleyicisi ile buluşan The Prestige olmuştur.
Scarlett’ın güzelliğinin ve gençliğinin zirvesi olarak kabul edebileceğimiz 2006 yılında izleyicisi ile buluşan
The Prestige, benzersiz hikayesi ve vurucu kurgusu ile tarihin en iyi filmleri arasında yer almaktadır. İki sihirbazın birbiri ile rekabetindeki denge noktasını temsil eden Olivia’ya hayat veren Scarlett, güzelliği ile herkesi büyüleyen bir kadın görüntüsü çizmektedir. Nitekim filmin bir senaryo harikası olmasına rağmen, Scarlett’ın güzelliği vesilesiyle adından söz ettirmesi de kaçınılmaz bir süreç olarak karşımıza gelmektedir.
Henüz 33 yaşında olan ve uzun yıllar güzelliği ile izleyenleri kendisine hayran bırakma potansiyeli taşıyan Scarlett Johansson, şüphesiz ki ilerleyen yıllarda tarihin en güzel aktrislerinden biri olarak anılacaktır. Onu vakti zamanında izleyebilmek ise şimdi yaşayan bireylerin en büyük şansı olarak belirmektedir.